George Orwell-1984 isimli romanında, Okyanusya halkının geçmişte neler olduğunu bilmelerine asla izin verilmez.
“Geçmişi kontrol eden geleceği de kontrol eder.” Sloganıyla halkın tarihi halkın zihninden silinir. Gazete ve kitaplar partinin isteği doğrultusunda değiştirilir.
Öyle ki gazetedeki haberlerin gün içinde birkaç kez değiştirildiği olur. Tüm bu bilgi eksikliği ve zihin karmaşasıyla birlikte, sürekli savaş halinde olan Okyanusya’nın düşmanları da sık aralıklarla değişir.
Bir hafta Doğu Asya ile müttefik olup Avrasya ile savaşan ülke, bir sonraki hafta Doğu Asya ile savaşır (Aslında kimseyle savaşmaz, sözde savaşta olduğunu halka duyurur.)
Bırakın yakın tarihi bilmeyi, bir ay öncesi hakkında bile belirsizlik yaşayan halk, parti kiminle savaştayız dese, meydanlarda toplanıp marşlar söyler, düşmana lanet yağdırır.
İlginç değil mi? Öylesine aklıma geldi. Bir ülkenin tarihini yok edip çarpıtarak milleti şuursuzlaştırıp ipli kuklalara çevirme süreci. Bugün söylediğini yarın inkâr edip bugün servis ettiğin bilgiyi yarın değiştirip ya da yok sayıp daima yüzünde maskeyle kirli bir temaşa sergileme hali…
DELFİ KÂHİNLERİ
MÖ 5. Yüzyılda Delfi Kâhinleri’ni görmek ve onlara danışmak için yaşadıkları bölgeye hem Yunanlılar hem de yabancılar akın ediyordu. Elleri boş gidecek değiller ya birçok hediyeyle birlikte yollara düşüyorlardı.
Delfi Kâhinleri günümüzün telefon operatörleri gibi Tanrılar ile insanlar arasında iletişimi sağlayan bakire genç kızlardı. Bu kızlar transa geçip üstlerini başlarını yırtarak, tuhaf hareketler yaparak anlaşılmaz şeyler söylüyorlar, Delfi Rahipleri ise kızların söylediklerini bir bedel karşılığında muhatabına açıklayarak, bunu söyledi şunu yapman lazım, diyorlardı.
O dönem bu kâhinlere danışılmadan hiçbir şey yapılmıyordu. Özellikle devlet adamları ve hükümdarların alacakları önemli kararlarda onlara danışmaları çok önemliydi. Eğer kâhine danışmadan bir savaşa girip bu savaşı kaybetmişlerse tüm sorumluluk ve yenilgi onlara aitti. Kâhinden onay alıp bu tür işlere girişmişlerse kimse onlardan hesap sormuyor, homurdanarak niçin demiyordu. Bu danışma ve onay alma işi bedava olmadığından Delfi Rahipleri oldukça zengin, dolayısıyla güçlü ve nüfuzlu kişilerdi ve aslında o dönem kimi küçük şehir devletlerini perde arkasından onlar yönetiyorlardı.
Şimdi günümüz Türkiye’sine gelelim. Adeta transa geçmişçesine anlaşılmaz hareketler yapan, üstünü başını çekiştiren, ağlamaktan gözleri şişmiş sümüklü zatı gözünüzün önüne getirin. Delfi Kâhinleri’ne ne çok benziyor değil mi? Fakat bakire güzel bir genç kız değil. Olsun, uyanık adam, hem kâhin hem de onların söylediklerini yorumlayan rahip.
Ona da kâhinler gibi yıllar yılı danışılmadı mı, ona da bir sürü hediyeler getirmediler mi? Öylesine güçlendi ki yıllar yılı perde arkasından ülkeyi yönetmedi mi?
Şimdilerde “Efendim modern dünyanın şusu busu” diyorlar ya. Yok efendim modern dünya! Bir dünya var ve zaman ne kadar akıp geçerse geçsin içinde hep aynı şeyler oluyor. Hiçbir şey değişmiyor.