Sedat Peker’in son videosunda dile getirdiği yenilir yutulur cinsten olmayan iddialarından sonra, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, pazartesi günü Cumhurbaşkanımızla bu konuyu görüşeceğim, demişti.
Erdoğan çık konuş demiş olmalı ki dün akşam Habertürk’e konuk oldu. Sedat Peker’in suçlamaları son derece ciddi olduğu için sorulara nasıl yanıt verecek, ne anlatacak diye pek çok insan gibi merakla ekrana kilitlendim. Programın amacı belliydi ama daha çok gazeteciler ile Soylu arasındaki psikolojik harbi izledik. Onların soru sormasına izin vermedi, sorduklarında ise yanıt vermedi. Gazeteciler isyan edip aynı soruyu üst üste dört-beş kez sorduklarında bile Sayın Bakan kati suretle cevap vermeye yanaşmadı.
Her ne kadar siyaset neyi nasıl söylediğinin önemli olmadığı, maraton atletler misali uzun solukta sağlam bir gırtlakla saatlerce yorulmadan konuşabilme sanatı olsa da insanlar demek ki Sayın Soylu’nun verecek cevabı yokmuş, diye düşündü. Tüm bu oyalama ve laf kalabalığı belki kalabalıklara yapılan miting meydanlarında parti propagandası olarak işe yarayabilirdi ama iddialara cevap vermek üzere ekrana çıkıp pek çok soruya yanıt vermediğinizde bu durumunuz kamuoyuna son derece olumsuz biçimde yansır. Gazetecileri savuşturduğunuzu düşünüp bunu da atlattım deseniz de sizi izleyenlerin zihinlerinde böyle yer almazsınız. Kimse Sayın Bakan bunu da savuşturdu, cevap vermeden bunu da atlattı, oh ne âlâ, şahsı için mutluluk verici, ne masum ne günahsız biri, diye düşünmez.
Şüphesiz bu programda konuşulanlar pek çok kez yazılacak, tartışılacak, ince ince analiz edilecek. Ben ise dikkatimi çekip gözüme çarpan bir diyaloğun üzerinde duracağım.
Bilmem kaçıncı kez iddialar sorulduğunda ve Sayın Soylu bilmem kaçıncı kez yanıt olarak kafasına eseni anlattığında, sigorta şirketinden, arazi aracından, en sevdiği şeyin sigorta poliçesi kesmek olduğundan bahsettiği anlardan birinde, Ahmet Davutoğlu ve güneydoğu politikasından bahsetti.
Atlayarak, kesik kesik anlattığı, tam olarak ifade edemediği şey şuydu: Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı ve Başbakan olduğu dönemin bir kısmında Kürt açılımı politikaları uygulanmış hatta bu, devlet politikası olmuş, terör sorunu yerine Kürt meselesi var denmeye başlanmıştı.
Yine Süleyman Soylu’nun Suriye’de Kürt devleti kuracaklardı dediği mevzuda, Kürt açılımı politikası çerçevesinde, karşılıklı ateşkesten sonra bölücü PKK unsurları Suriye’de ve Irak’ta kurulan bir Kürt devletinin ardından, güneydoğuda özerk bir Kürt yapının oluşmasını istiyorlardı. “Hâlâ da istiyorlar.” Yıllar içinde bu özerk yapı, tam bağımsızlığa kavuşacak; Suriye, Irak ve Türkiye’deki Kürt yapı birleşerek Ortadoğu’da büyük bir Kürt devleti kurulacaktı. Tüm bunlar ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıydı. Davutoğlu ise bunu neo-osmanlı adıyla pazarlıyordu.
Açılım politikası çığırından çıkmış, AKP oy kaybetmiş, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olamamıştı. Bu kısa hatırlatmadan sonra Süleyman Soylu’nun söylediklerine gelecek olursam: “O dönem Ahmet Davutoğlu yüzünden kan kaybeden AKP’nin gidişatını ben düzelttim. Birkaç arkadaşım ve büyüklerimizle birlikte Davutoğlu’nu teşkilatlar vasıtasıyla etkisiz hâle getirip Cumhurbaşkanımıza bu politikanın yanlış olduğunu, bu gidişin hayır getirmeyeceğini söyledim.” Manasına gelen sözler sarf etti.
Dolayısıyla farkında olmadan ülke için çok önemli politikalar oluşturulurken ve bu politikalardan vazgeçilirken Erdoğan’ın hiçbir etkinliğinin olmadığını açıkladı. Bir yandan Türkiye’nin bekasını, yapılan tüm iyi şeyleri, hemen hemen her şeyi partiler üstü şahsiyete, Erdoğan’a mal ederken, bir yandan istemeyerek de olsa aslında gerçekte hiç de böyle olmadığını, onun sadece kaideye oturtulmuş cansız bir figür olduğunu, birilerinin politikalar geliştirip ülke geleceği için senaryolar yazdığını, yine birilerinin bu senaryoları rafa kaldırdığını açık etmiş oldu.
Süleyman Soylu saatlerce konuşup hiçbir şey söylememe planları yaparken, parti işleyişi ve Erdoğan’ın önemli konularda ne kadar etkin olup olmadığı konusunda bize fikir verdi. Hiçbir şey dışarıdan gözüktüğü gibi değildir, dedi.