Zanka

Fransa'da düzenlenen bir panelde, Orhan Pamuk ve Nilüfer Göle'nin de aralarında bulunduğu isimlere,  "2010 yılında Anayasa referandumuna yetmez ama evet, deyip oy vererek, Türkiye'nin bugünlere gelmesine katkı yaptınız. Pişman mısınız?" Sorusu yöneltilmiş.

VOA'dan Arzu Çakır'ın haberine göre, panele New York Columbia Üniversitesi'nden video konferans yöntemiyle katılan Orhan Pamuk, "Ben bu soruyu yanıtlamaktan kaçınıyorum. Çünkü milliyetçi laik çevre ve kurumlar tarafından çok fazla cezalandırıldım ve işkence gördüm. Belki Paris'teki şu vaktin tadını çıkarmalıyım. Diğer soru lütfen." demiş.

Nilüfer Göle ise "O dönemde, Türkiye'nin AB üyeliğine inanıyorduk. Büyük bir coşku, mutluluk içindeydik. Bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Mesela Ermeni soykırımının tanınması, Kürt sorununun çözülmesi tartışılıyordu. İdam cezası kaldırılmıştı… Birtakım birbiri ardına gelen seri gelişmeler bizi umutlu kılmıştı." demiş.

Tekrar söz alan Pamuk: “…Erdoğan İslam'ı kullandı, tıpkı Avrupa'daki Hıristiyan Demokratlar ya da muhafazakâr partiler gibi. Hatta Erdoğan en başında Avrupa hakkında çok olumluydu çünkü Avrupa müdahalesi olmasaydı Türkiye'de hapse atacaklardı. Ne zaman gücü tamamen ele geçirdi ve kendisine çeşitli yollardan direniş başladı, Avrupa’dan direniş ya da askeri darbe gibi, Erdoğan demokrasiyi sıkmaya başladı hatta tamamen bitirdi. Sandık başına gidip oy atmak dışında burada başka demokrasi kalmadı. Neden? Bunu unutmayın. Ben Türkiye'den yeni geldim. Popülaritesi düşüyor. Taksi sürücüleri, herkes konuşuyor kim başa gelecek, diye. Yönetici elit, İslami elit kesim sandığa saygı gösterecek mi, izin verecek mi? Eğer seçime saygı gösterirlerse, iktidardan gidiyorlar, ben bundan eminim" demiş.

***

Aralarında Edhem Eldem’in de bulunduğu yetmez ama evetçiler bugünlerde bazı çevrelerce daha çok kullanışlı aptallar olarak anılıyorlar.

Yıllar yılı kimi aydınlar, sözde Ermeni soykırımını kabul ederek ve Kürt meselesini çözerek yani Güneydoğu’da Kürtlere tanınacak özerk bir yapıya kapı açarak, ülkenin demokratikleşeceğini, batı medeniyetine yaklaşacağımızı, insan haklarına saygı konusunda en birinci ülke olacağımızı savundular.

Tekrar yazmak istiyorum. Ne yaparsak demokraside arş-ı âlâya, medeniyet düzeyinde şampiyonluğa erişecektik: Sözde Ermeni soykırımını tanırsak ve ulus devlet anlayışıyla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölüp Güneydoğu’da kendi ellerimizle önce özerk, sonra tam bağımsız bir Kürt devleti kurarsak.

Herkes kavramlar üzerinden gevezelik yapıyor, derdini isteğini açık bir şekilde dile getirmiyor. Bir değişikliğe gidip kimi aydınlarımızın ağzına sakız ettiği ama aslında ne anlama geldiğini söylemekten de imtina ettikleri şeyleri bir bir yazmak istedim.

Bu insanlara göre demokratikleşmek güçlü sivil toplum örgütlerinin varlığından, güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden, siyasi ahlak yasalarından, güçler ayrılığından, hukukun işleyişinden, sosyal devlet anlayışından, kadınların siyasette daha çok yer almasından, toplumun her kesimine eşit eğitim ve sağlık hizmetleri sunulmasından geçmiyormuş. Bunların pek de kıymeti harbiyesi yokmuş, olmazsa olmaz ilk önce Ermeni şeysi ile mutlak suretle Kürtlere devlet kurup böylelikle Kürt sorununu kökünden çözmekten geçiyormuş.

Hoş, Sayın Pamuk sonradan Erdoğan’ın ülkeyi büyük bir baskı ile hukuk tanımaz şekilde yönettiğini dillendirse de 2010 Anayasa değişikliğinden bir yıl önce, 2009 yılında yürürlüğe giren “Çözüm Süreci” olmasaydı, o yıllarda bu Anayasa değişiklik için yine “Yetmez ama evet.” der miydi? Demezdi, umurunda bile olmazdı.

Bize Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” dediği laik Cumhuriyete düşman, Avrupa’ya şirin gözüküp ödül almak uğruna ülkesini karalayan sözde aydınlar değil, birlik ve beraberliğimizi her fırsatta dile getirecek, samimiyetle demokrasi ve insan hakları için mücadele edecek gerçek aydınlar gerek.

 

 

 

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver