Yerleşik hayata geçmeden önce göçmen kuşlar gibi tüm enerjimizi ve zamanımızı yiyecek bulmak ve güvenli bir barınma ihtiyacı için harcıyorduk.
Yerleşik hayata geçerek evcilleştirdiğimiz hayvanların gücünden, etinden, sütünden faydalanmaya, tarım yapmaya başladıktan sonra yaşamı sürdürmek için ivedilikle yiyecek bulma ihtiyacımız kalmadı. Elimizin altındaki besin kaynakları bizlere boş zaman bıraktı. Bundan böyle tek gayemiz sadece yiyecek bulmak değildi, artık köyler şehirler kurabilir, sanatla uğraşabilir, komşu kabilelerin zenginliğine göz dikip savaş çıkarabilirdik. Anahtar kelime yiyecekti. Her şey tarıma geçip kolay yiyeceğe ulaştıktan sonra başladı. Medeniyetler kurabilmek, savaşmak, bilim üretmek, silah yapmak ve diğer her şey için vakit kaldı. Daha sonra köleler bugün kullandığımız, tüm işlerimizi kolaylaştıran makinaların yerini aldı. Artık daha da fazla vaktimiz kalmıştı. Öyle ki şehirlerin pazarlarında boş boş dolaşıp felsefe yapabilir, doğayı gözlemleyebilir, şiir yazabilir, teknolojik aletler tasarlayabilirdik. Pek tabii bu gelişmeler dünyanın her yerinde aynı hızla seyretmiyordu. Doğanın insana sunduğu kadarıyla kimi bölgeler tarıma geçip hızla gelişti, tarım yapılmaya uygun olmayan, evcilleştirmeye uygun hayvan bulunmayan yerler yerinde saydı. İnsan her yerde aynıydı, sadece dünya coğrafyasının kimi yerleri oldukça cömert kimi yerleri oldukça fakir ve acımasızdı.
Bugün tarım ve hayvancılık endüstriye dönüştü. Kölelerin yerini bin bir çeşit makina aldı. İnsan çok daha fazla boş vakit buldu fakat tüm bu gelişmeler, topluca yaşamanın verdiği kolaylık, bilimin teknolojinin ilerlemesi; insanın güvenli şekilde yaşamını sürdürmek ve yiyecek bulması için beynini ve bedenini daha az kullanmasına neden oldu. Bundan böyle sürüdeki bir koyundan farksızdık. Avcılık toplayıcılık döneminde yaşayan birinin hayatta kalmak için pek çok beceri geliştirmesi, aklını kullanması gerekiyordu. Bugünün modern insanı, o günün insanından daha az beceriye, pratik ve kıvrak bir zekâya sahip. İnsan kolektif şekilde üretilen, icat edilen şeylerin bir parçası. Fakat ne yazık ki o günkü insanla tek ortak noktası yiyecek.
TV programlarında, belgesellerde yemek tarifleri, nerde ne yenir çılgınlığı yaşanıyor. İnsanlar sohbet ederken mutlaka geçen gün ne yediğinden, nasıl güzel nasıl lezzetli olduğundan bahsediyor. Mevzu hep gırtlak üzerine. Daha değişik daha lezzetli daha daha daha… Diye sürüp giden bir furya. Oysa biz yiyecek problemini yerleşik hayata geçtiğimizde çözmüş, günlük işlerimizi yapan köleler sayesinde felsefe bile yapmaya başlamıştık. Şimdilerde insan boş vakitlerinde felsefe yapmak yerine daha çok para kazanmak için uğraş veriyor. Orta kesim şehirli nüfusun hedonist eğilimleri yiyecek içecek üzerine.
Bir hayvanın evcilleştirilebilmesi için karmaşık çiftleşme ritüellerinin olmaması, beslenme maliyetinin çok yüksek olmaması ve sizi yemeye kalkmaması gerekiyor. Zebrayı ahıra koyduğunuzda çiftleşmeyi reddediyor, etçil hayvanların beslenme maliyeti etinden sağlayacağınız faydadan yüksek. Koyun, keçi ve büyükbaşlar evcilleştirilmeye uygunlardı. Modern dünyada modern insan çitlerle çevrilmiş yaşam alanında koyundan farksız bir şekilde yaşam sürüyor. Sürünün başında olan devasa şirketler ve ekonomik düzen alışveriş yapmamızın yanı sıra sürekli yiyip tıpkı bir koyun gibi semirmemiz için elinden geleni yapıyor.
Çok yemek yediği için diyabet, tansiyon ve sayamadığım pek çok hastalıktan ölenlerle, az yemek yediği için yine sayamadığım pek çok hastalık sebebiyle, yani açlıktan ölen insanların yaşadığı bir dünya yarattık. Yemek içmekten başka şey düşünmeyen fakat kilo vermeyi her şeyden çok isteyen insanları zayıflatmak için devasa bir endüstri oluştu. Diyetisyenler, diyet ürünleri, spor aletleri, milyonlar satan nasıl zayıfladım kitapları, milyon kez izlenen nasıl zayıfladım videoları… Bütün bunlar için yani şişman insanı zayıflatmak için harcanan para ve devasa sağlık giderleri ile açlıkla savaşan ülkelerde tek bir insan tek bir çocuk açlıktan ölmezdi. Olan biteni düşünün, ne kadar kabul edilemez ne kadar akıl dışı ve ne kadar kahredici.