Zanka

Tokyo Olimpiyatları’nda Filenin Sultanları son şampiyon Çin’i üç-sıfır mağlup etti. Sevindik, gurur duyduk, zor zamanlar yaşadığımız şu günlerde moral bulduk.

Türk kadınının uluslararası başarısına hatta bu galibiyete sevinenlere bile laf edenler oldu. İhsan Şenocak okurken yazıklar olsun dedirten, onun adına utandığımız şu talihsiz tiviti atıp Cumhuriyet kuruduğundan bu yana Atatürkçülüğü, laikliği, çağdaşlığı savunanlarla, İslamcı-şeriatçıların kavgasının hafta boyunca voleybol üzerinden devam etmesine vesile oldu. Şenocak’ın yazdıkları:

“İSLAMIN KIZI! Sen OYUN ALANLARININ değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayanın, edebin SULTANISIN; SEN "burnunu göstermekten utanan" ANALARIN EVLADISIN. Ekranlara ve sakallı ağabeylerinin popüler kültürün kurbanlarına "sultan" demesine aldanmayasın! Umudumuz da, duamız da SENSİN!”

Şüphesiz İhsan Şenocak oldukça sıradan önemsiz bir isim, asıl mesele gericilerle çağdaşların kavgası. Yine de tiviti okuyunca kimmiş bu İslam’ın kızı diye bakmak istedim. Beyefendi “İslam’ın Kızına” isminde bir kitap yazmış. Aslında tiviti atarken bir yandan da kitabına atıf yapmış, çok gurur duyduğu kitabını parmağıyla işaret etmiş, kitabının üstü kapalı reklamını yapmış da… İnsanlar bunun farkına varamayıp tutup ona verip veriştirmişler, gerici bağnaz demişler. Ah şu okumuş yazmış ukala tayfa ah! Hâlbuki ki Sayın Şenocak kitaplarıyla yatıp kalkıyor, gözlerini ufka dikip ilim bilim sahibi bir yazarım diyor da kimseler onu anlamıyor.

Üşenmedim elimdeki şaheseri bir kenara bırakıp İslam’ın Kızına’yı okudum. Şenocak’ın bir ilahiyatçı olduğu su götürmez çünkü ilahiyat mezunu fakat takdir edersiniz ki her kitap çıkarana da yazar, düşünce-fikir insanı diyemeyiz. Fikir ve düşünce dünyasına bir katkısı olmuş mudur, özgün müdür, kendine has tarzı, cümle dizimi, ortaya attığı yeni fikirleri var mıdır, bunlara bakmak lazım.

Tivitinde dahi sabahtan akşama kadar başını okşadığı kitapcağızına gönderme yapan Şenocak’ın pek tabii fikir ve düşünce dünyasına bir katkısı olmadığı gibi özgünlüğü ve yanı sıra kendine has cümle dizimi de yoktur. Kitabında savunduğu şeylerin ise en ufak bir mantığı ve hatta akla uygunluğu bile yoktur. İlk başta, bir adam niçin kadının nasıl olması gerektiğine dair bir kitap yazar bunu anlamış değilim. Siz hiç “İslam’ın Erkeğine” şeklinde başlık atıp erkeğin giyimi kuşamı, ahlakı nasıl olur, iffetini nasıl korumalıdır konulu iki yüz sekiz sayfa boyunca bin sene önceki gidişatı ağzına sakız eden, erkeği cendere altına almaya çalışan bir kadın gördünüz mü?

Gelelim kitabın ana fikrine ve neler anlattığına. Şenocak, “Zinadan Hüküm Giyen Toplum: Yunan”, “Vahşiler Hapishanesi ve Roma” başlıklarıyla kadının bu toplumlarda ne kadar değersiz olduğunu anlatıp günümüz batı medeniyetinin de kadına zulmettiğini, kadına tüm dünyada sadece ve sadece İslam’ın değer verdiğini yazıyor.

İslam diyor, kadını cemiyette eşit bir konuma getirmiştir. Kadın erkeğin sahip olduğu tüm haklara sahiptir fakat bu hakkı daha çok evinde kullanmalı, dışarı çıkmaktan imtina etmeli, yegâne görevi annelik, yegâne amacı haram göze değmemek olmalıdır, diyor. Uzun uzun kadının özgürlüğünden bahsedip ama bu özgürlüğü evinde yaşamalı demesinde bir mantık hatası olduğu gün gibi ortada. Tıpkı mahpusun kodeste özgür olmasını çağrıştırıyor fakat bin yıldır söylenen bu türküye yine, yeni olmayan bir fikirle dayanak bulmaya çalışıyor. O dayanak ise kadının fıtratı, kadının yaratılıştaki doğası ve bu doğanın bozulmaması üzerine.

Kitabın otuz üçüncü sayfasında “Kadının Şahitliği” başlığıyla ele aldığı konuyu şu şekilde dile getiriyor:

“İki kadın şahidin bir erkeğe denk olması, bir cinsin diğerinden üstünlüğünün göstergesi değil, kadın fıtratının erkekleşmemesi için alınan ilahi bir tedbirdir.”

İhsan Şenocak usanmadan bıkmadan sayfalarca İslam’ın kadına verdiği değeri, özgürlüğü yazıyor, sonra, hemen ardından fıtrat değneğini uzatıyor. Sanki seslendiği kızları çocuk kandırır gibi siz kendinizi özgür bilin, gerisine kafa yormayın, zira özgür olmak daha çok fıtrata bağlıdır, diyor. Fıtratınız neyi münasip görürse o olur, diyor. Fıtratın işaret ettiği aynı zamanda takdiri ilahidir, diyor.

Kadının devletin, ordunun başına geçemeyeceğini, bunu yapan toplumların helak olacağını, bu toplumların rezil toplumlar olduğunu ballandıra ballandıra anlatırken, aklıma İslam tarihindeki Cemel Vak’ası geliyor. Bilgilerimi tazelemek adına İslam ansiklopedisinden uzun uzadıya anlatılan konuyu üşenmiyor, bir kez daha okuyorum. Bu olay HZ. Muhammet’in damadı HZ. Ali taraftarları ile HZ. Muhammet’in dul eşi ve HZ. Ebû Bekir’in kızı olan HZ. Âişe taraftarları arasında güç ve iktidar mücadelesi için 656 yılında gerçekleşen savaştır. Aynı zamanda İslam devletinde yaşanan ilk iç savaştır ve her iki taraftan da yaklaşık yirmi bin kişinin hayatını kaybettiği söylenir. O halde İhsan Şenocak’ın yazdıklarına bakıp o dönem Arap toplumunun rezil bir toplum olduğunu, helak edilecek bir toplum olduğunu söylememiz gerekir.

Yazımın başlarında kitapta mantık hataları ve akla aykırı bilgiler olduğunu söylemiştim. Üstadın kitabında bu örnek gibi onlarcası mevcut. Okurken çok güldüğüm, açıktan açığa adaletsiz ve mantıksız bulduğum bir bölüm daha var. “Bir Zamanlar” başlığı altında, kırk ikinci sayfada şunları yazmış:

“Kız çocukları küçük yaşta tesettüre bürünür; üç dört yaşında eli, ayağı göründüğünde onlara “ayıp” denir, hayadan yüzleri kızarırdı… Kızlar babalarının sofrasını ibadet heyecanıyla hazırlar, çoraplarını çıkarır havlu tutar ihtiramda kusur etmezdi… Torunlar, hava karardığında babaannenin kaldığı eve koşar, her biri ona kendi evlerine gelmesi için yalvarırdı.”

Hepimiz biliyoruz ki üç yaşındaki çocuk altında bezle dolaşabilir, kimi çocuk tuvaletini erken söyler, kimi çocuk geç söyler. Bu, son derece normal ve kabul edilebilir bir durumdur fakat İhsan Şenocak’ın güya eskiye özlemi ve aslında bugün için kurduğu hayalde kız çocukları babalarının çoraplarını çıkarıyor, üç-dört yaşında eli ayağı açıkta kaldığında utanıyor ama yine de özgürler, yine de cemiyet hayatında eşitler. Kafasında öylesine erkek egemen bir düzen var ki kadının annesini yani anneanneyi telaffuz bile etmiyor. Meydanda babaanneler var.  Şenocak’ın attığı tiviti tekrar yazmak istiyorum.

“İSLAMIN KIZI! Sen OYUN ALANLARININ değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayanın, edebin SULTANISIN; SEN "burnunu göstermekten utanan" ANALARIN EVLADISIN. Ekranlara ve sakallı ağabeylerinin popüler kültürün kurbanlarına "sultan" demesine aldanmayasın! Umudumuz da, duamız da SENSİN!”

Yazdığı kitabı inceledikten sonra onun kafasındaki kadının en büyük başarısı ve kendini gerçekleştirmek adına yapabileceği tek şeyin burnunu göstermemek olduğuna şaşırmıyorum.

Bu insanlar dini masaya sürüp kadın çalışmasın meydan bize kalsın istiyor…

Bu insanlar dini masaya sürüp kadını köleleştirmek istiyor…

Bu insanlar dini masaya sürüp kadının mutlak şekilde erkeğin emrinde ve hizmetinde olmasını istiyor…

Bu insanlar dini masaya sürüp kadını eğitimsiz bırakmak istiyor…

Bu insanlar dini masaya sürüp dünya düzeninde iyi olan her şeyi kendileri için istiyor…

İnsan hakkı, kadın gururu, din ve ahlak umurlarında mı?

 

   

 

 

 

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver