Kemal Sarıkartal ile sosyal medyada tanıştık. “Adresini ver, sana kitaplarımı yollayacağım Mine’ciğim.” diye mesaj attığında utanmıştım.
Ben temin ederim, gerek yok Kemal ağabey desem de dinlememiş, kitaplarını imzalayıp gönderme nezaketinde bulunmuştu. Keyifle ve merakla okumuştum.
Sivas’ın yetiştirdiği yüzlerce yazar ve şairden biriydi. Duygu yüklü üslubu ile dili daha çok ozanları andırıyordu. Onunla yüz yüze görüşmesem de hayalimde çağdaş bir ozan olarak canlandı.
Telefon görüşmelerimizden epey keyif aldım. Çünkü bu hayatta her zaman nokta ve virgülden, yeni çıkacak kitabın kapağından, sayfa düzeninden, yazma serüveninizden bahsedecek insanlarla karşılaşamıyorsunuz. Onlara benzer ruh hâlinizle, yazmaktan ötürü aynılaşmış mizacınızla, günlük rutininizle ilgili sohbetler edemiyorsunuz.
Hastalarını anlatan doktorlar; öğrencilerini anlatan öğretmenler; davalardan, zaman aşımından, müvekkillerinden bahseden avukatlar gibi kitaplarımızı, okurları, hangisini kaç zamanda yazdığımızı anlattık.
Daha önceki kitabı “Anılarla Anadolu'da Yaşadım” gezi-anı türünde kaleme alınmış, akıcı ve saf bir Türkçe ile yazılmıştı. Kullanılan dildeki en önemli, en dikkat çeken şey, unutulmaya yüz tutmuş yerel deyimlerin, sıfatların, isimlerin zenginliğiydi. Bu yönüyle kitap, Anadolu kırsalının hafızası niteliğinde ve adeta bir arşivdi.
Son çıkan kitabı “İz Bırakan Ustalar ”da ise yazarın hayatında yer almış ya da bir şekilde ona temas edip zihninde ve kalbinde iz bırakmış insanların iyilikleri, güç yaşamları ve başarıları kaleme alınmış.
Ağabeyim Kemal Sarıkartal lütfetmiş, sadece yazmak ve okumakla geçen sıkıcı hayatıma kitabında yer vermekte bir sakınca görmemiş. Teşekkür ettikten sonra en çok dikkatimi çeken kısmı alıntılamak istiyorum:
“…Genç öğretmen İsmet ‘Ben sizin köyün yeni öğretmeniyim.’ dedi. Zerkliler ceketlerinin önünü ilikleyip, ‘Hoş geldiniz Muallim Bey.’ dediler. Takvimler 19 Eylül 1962’yi gösteriyordu. Sarı öküzlerin sürüklendiği bulgur arabasıyla, akşam karanlığında Zerk’e vardılar. Yeşil boyalı kanatlı kapıdan yukarı çıktığında, mum sekili muhteşem bir odaya misafir oldu. Yukarıda asılı olan lüks indirildi, gaz yağı dolduruldu, ispirto ile ateşlendi. Yer sofrası kuruldu; yufka ekmek, koyun yoğurdu, kaygana, bulgur pilavı sofraya getirildi. Misafir olduğu evde eline sabun verildi, ibrikle su döküp peşkir uzatıldı. Akşam radyonun kulağı büküldü… İsmet Öğretmen sevmişti Zerk’in soğuk suyunu, pilavını, yufkasını, Hacı Tunç’un konağında küçük bardakla içilen rakıyı…1964 öğretim yılı bittiğinde bu güzellikleri bu özgür yaşamı bırakıp köylülerle vedalaşıp hüzünle ayrıldı… İsmet Öğretmen Sendikacılığının en üst düzey yöneticisi oldu. Her sıkıyönetimde, her darbede içeri alınıyordu. Karakol mahzenlerinde, malum yerde cop darbeleri ve zindanlar görüyordu. Gençliğinin en güzel günlerini çift camların arkasında geçirdi… s.117-120”
Kemal Sarıkartal Kitapları
Dem ve Efkar-Şiir
Saklı zamanlar-Şiir
Âşık Rıza hayatı, şiirleri, mizahları-Deneme Araştırma
Yollar Karlıydı-Öykü
Anadolu’yu Yaşadım-Gezi Anı
İz Bırakan Ustalar-Deneme