Zanka

Medeniyet adım adım inşa edilirken kadın çocuk doğuruyor, meyve topluyor, yiyecek arıyordu. Tarım devri gerçekleştikten, yerleşik hayata geçildikten sonra köyler, kasabalar, şehirler yükselirken çocuk büyütüyor, kumaş dokuyor, tarlada çalışıyordu.

Tarımla birlikte insan tüketeceğinden fazla yiyecek elde edip bu yiyeceği stoklama yoluna gittiğinde, yani sermaye elde ettiğinde savaşlar başladı. Savaşlarla birlikte medeniyet hızla yükselişe geçti. Öldürdükçe, yakıp yıktıkça kazanıyor, kazandıkça daha çok gelişiyorduk. Tüm bunlar olurken kadın çocuk doğuruyor, alınıp satılıyor, aklı kıt yarı evcil hayvan muamelesi görüyordu.

Medeniyet, kafesini parçalayıp özgürlüğüne kavuşmuş vahşi bir hayvanın hızıyla yükselirken, bilim ve sanatta yüksek mertebelere ulaşılırken, kadın mutfakta yemek yapıyordu.

Medeniyet ilerleyip geliştikçe erkek de medenileşiyor öyle ki ona her bakımdan hizmet edecek kadının nasıl olması gerektiğiyle ilgili kafa yoruyor, araştırmalar yapıyor, zihninde beliren ideal ve güzel kadını gerçek yapmak için çabalıyordu.

Kimi zamanlar şişman kadın makbuldü. Kimi zaman kaşı kirpiği yolunmuş kadın; güzel, bakımlı kadından sayıldı.

Medeniyet jet hızına ulaşıp kadının kaşında, gözünde, kıyafetinde, duruşu ve bakışında dönem dönem birtakım ayarlamalara gidilirken, onun nasıl olması gerektiğiyle ilgili uzlaşmalara varılırken, hikâyenin başkahramanı evde temizlik yapıyordu.

Tarih boyunca erkeklerle eşit haklara sahip olmak için kimi zaman mücadele ettik, kimi zaman hiçbir şey yapmadan öylece bekleyip erkeğin insafa gelmesini ümit ettik.

Tanrı’yı biz icat ettik diye övünen Yahudilerin eski dönemlerinde, dinimiz olmasına bile izin verilmiyordu. Din sadece erkekler içindi. Öyle ya evde beslediğimiz bir kedi bir köpek nasıl dine sahip değilse, o dönemde kadının da dini yoktu çünkü kedi köpekten farksızdı.

Hoş sonradan dine katılmamıza izin verildiğinde yine bir şey değişmedi hatta durumumuz daha da kötüleşti.

Şehvet duyulduğu için kötülüğün anası, cinsel organının karanlığında kaybolup gidilecek birer şeytan, cayır cayır yanması gereken cadı, iffet timsali olmadığımız zamanlarda toprağa gömülüp kafası taşlanarak yok edilmesi gerekilen birer mahlûk, güya bizi koruyup kollayacak bir adamın ikinci, üçüncü, dördüncü karısı olduk.

Neredeyse tüm günahlar bizim için yazılmıştı. Ortalıkta dolaşmaması, saklanması gereken bir şeydik. Sanki alnımızda kara lekeyle doğmuştuk. Yüzyıllar boyunca bekledik, erkek hegemonyasından sonra, ismimizi “günah” şeklinde değiştiren din hegemonyasının makul düzeye inmesini, az da olsa yumuşamasını ümit ettik.

Ve gün geldi, dışarı çıktık, okula gittik, işe girdik, kitap yazdık, resim yaptık, en ağır şartlarda fabrikalarda çalıştık, pilot olduk hatta başbakan cumhurbaşkanı olduk. Fakat bu kez de ekonomik sistemin eline düştük. Kapitalist düzenin demeyeceğim. O kadar çok yazılıp kullanılıyor ki bu iki kelime artık insana tiksinti veriyor.

Geçmişin tam aksine şehvet duyulmamız, arzulanır olmamız, güzelliğimiz, kıvrımlarımız, kalçamız, göğsümüz, dudağımız, saçımız… Tepeden tırnağa her parçamız para ediyor, para kazandırıyor, ekonominin çarklarını çevirmek şöyle dursun çarkın ta kendisi oluyordu.

Her ne kadar özgür olsak da bize biçilen rolü oynamak durumundaydık. Kurulan tezgâh öylesine sinsi, öylesine zeki, öylesine becerikliydi ki. Geçmişin kalıntılarını silmek zaten olanaksız.  Sistemin yanı sıra yine bir kez daha erkeklerin oyuncağı olmuştuk. “Kadının yeri evidir, dayak yediysem boşuna değil hak etmişimdir.” diyen beyni yıkanmış köle zihinler gibi şimdi de güzel olmak, bakımlı olmak, genç kalmak zorundaydık.

Hâlâ erkekle eşit haklara sahip değiliz. Kâğıt üzerindeki hak hukuk bir şey ifade etmiyor. Bu konuyla mücadele ederken aynı zamanda bizi seks oyuncaklarına çeviren sitemle de mücadele etmek zorundayız. Uzay çağında bize biçilen kaftan savunmasız, güçsüz, duygusal, sevilmeye muhtaç, güzel, bakımlı, iyi giyimli, seksi yaratıklar şeklinde. Romantizm boynumuzun borcu çünkü bu eften püften konu dünyayı şekillendirmiyor. Elimize bunu tutuşturup haydi git bir köşede oyna, fazla ortalıkta dolaşma, dediler.

Bugün olmuş kadının yaşı sorulmaz klişesi geçerliliğini sürdürüyor. Bu ucube şey erkek egemen düzenin kadına dayattığı bir şeydir. Bu cümlenin ardında kadın yaşlanmamalı, hep güzel kalmalı hep arzulanmalı görsel bir teme olarak zihinlerde yer almalı anlamı yatar. Niçin, kadın insan değil mi? Sistem etimizden, kanımızdan besleniyor. Memelerimizin sarkmasına, gıdımızın çıkmasına, göbeğimizin yağ bağlamasına izin vermiyor. Oysa kadın yaşlanır. Kadın değil insan olarak görüldüğümüzde çilemiz bitecek. Fakat şu günlerde yine köleyiz.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver