Şanlıurfa Göbekli Tepe’de bulunan mabet tarihin yeniden yazılmasını gerektirecek kadar eski. Hemen hemen on iki bin yaşında.
İnsanlar taş devrinde mağaralarda yaşarlardı, mahrem yerlerini hayvan kürkleri ve incir yaprağıyla kapatırlardı dedikleri dönemde, yani on iki bin yıl önce Göbekli Tepe’de “t” şeklindeki taşlara yabani hayvan ve insan figürleri oyarak tapınak yapmış, yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşmaya başlamışlar. Yapılan kazılarda bölgede yabani buğday tohumları bulmuşlar. Göbekli Tepe o kadar önemli ki… İnsanoğlu elindeki sınırlı bilgiyle tarih öncesi çağları anlamaya, insanların nasıl yaşayıp neler yaptıklarını öğrenmeye çalışırken bu dönemi aydınlatan fener gibi.
Batman’ın incisi, en değerli varlığı Hasankeyf ise Göbekli Tepe kadar hatta ondan bile daha önemli ve kıymetliydi. Hasankeyf höyüğünde yapılan kazılar, buranın Göbekli Tepe ile çağdaş olduğunu ortaya koydu. Tarihi, tunç çağından itibaren başlayarak Urartu, Helenistik dönem, Roma, Emevi, Hamdani, Mervani, Artuklu, Sasani, Eyyubi ve Osmanlı medeniyetlerinin izlerini taşıyor. Sırası gelen her medeniyet Hasankeyf’e bir yapı inşa etmiş. Roma kale, Akkoyunlular türbe…
Tarihin göz alıcı cümbüşü arzı endam etse de Hasankeyf yok olup gitti. Bölgede arkeolojik çalışmalar bitmediği için eski döneme ve insanına dair bilmediğimiz, henüz keşfedilmemiş onca sır sular altında kaldı. Yirmi bin insan yerinden yurdundan oldu. Ömrü en fazla elli yıl olan bir baraj için binlerce yıllık geçmişe sahip medeniyet beşiği, dünya mirası silindi. Bölgedeki yetkililer Hasankeyf’in dünya mirasında yer alması için on kriterden dokuzunun mevcut olduğunu söylüyor. Fakat baraj yapılacağı için Türkiye UNESCO’ya başvurmamış. Bu paha biçilmez miras gözden çıkarılmış. Diyecekler ki bu konunun bizim iktidarımızla bir ilgisi yok. GAP’ın tamamlanması için yapılması gereken barajlardan biriydi. Ben de diyorum ki modern dünyada insan olmanın, iktidar olmanın gereği tarihi yok etmek midir? Tarih de kültür de bir sonraki nesle aktarılması gereken çok kıymetli emanetler değil midir? Elli yıl sonra miadını dolduracak bir baraj mı yoksa on iki bin yıllık tarih mi korunmalı, geleceğe miras bırakılmalı?
***
Kültürden, tarihten tiksinen, parayla sınıf atlamış çarıklı burjuvaya doğu ve güneydoğudaki tarihi varlıklar, kültür zenginlikleri tanıtılmalı ve sevdirilmeye çalışılmalı. Eyfel kulesinin önünde poz verip gururla sosyal medyada paylaşan, nedendir bilinmez düzenli olarak gittiği İtalya’nın dağını taşını, kolezyumunu karış karış ezberlemiş; ayağı denize, kuma değmediğinde kendini tatil yapmamış sayan bu insanlar reklam kampanyaları, tanıtım filmleriyle doğuya yönlendirilmeli.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayanların ortak şikâyeti terörün abartılarak, bölgede sürekli çatışma olduğu izlenimi verilmesi. Haklılar da emin olun bu şehirlere gittiğinizde kimse kafanıza el bombası atıp kaçmıyor. Mardin olsun Diyarbakır olsun bölgedeki tüm şehirler terörle anılmak istemiyor. Akdeniz ve Ege Bölgesi turizme kazandırıldıktan sonra Karadeniz Bölgesi de bu furyaya dâhil edildi. Fakat Güneydoğu Anadolu Bölgesi zengin tarihi ve medeniyetine rağmen terör bahane edilerek ihmal ediliyor.
Bölgede gördüklerim birkaç cümleyle anlatılacak kadar sönük, sıradan ve basit tarihi eserler ve şehirler değil. Mutlaka gidilmeli. Van’ın denizini, kalesini, peri bacalarını, adalarını, Akdamar Kiliseseni; masal dünyasını andıran eski Mardin’in dağlara kondurulmuş taştan evlerini, milattan önceki dönemlerde güneş tapınağı olarak kullanılan, altın gibi ışıl ışıl parlayan Deyrulzafaran Manastırını. Diyarbakır’ın Surlarını; Gaziantep’in muhteşem müzesini, size merakla bakan Çingene Kızı Belkıs’ı, şehrin merkezindeki kaleyi, Atatürk’ün nüfusunun kayıtlı olduğu Bey Mahallesini; Şanlı Urfa’nın balıklı gölünü, Göbekli Tepesini, elinde mızrak kaplan avlayan Amazon kadın figürlerinin olduğu mozaikleri ve sular altına kalmış eskiden Dicle’nin kıyısında bir gerdanlık gibi parlayan Hasankeyf’i. Hasankeyf’e gidin ve çoban Ali’yi bulup ondan buraları anlatmasını isteyin. Hüzünle: “Ben bu mağaralarda doğdum büyüdüm, benim babam da bu mağaralarda yaşamış ve onun babası da. Elden ne gelir, Hasankeyf yok oldu.” diyecek. Ve pek çok şey daha anlatacak…